19 Temmuz 2016 Salı

Başlıksız

Garip günler yaşıyorum, tuhaf, sıkıcı, geçmek bilmeyen, uzun günler. Dublin hiç olmadığı kadar sıcak, güneş yakıyor. Hoşuma giden bir durum değil bu, benim şehrim yağmurlu, parçalı bulutlu, soğuk ve mahzun olmalı.
Geçen Cuma günü yani Temmuz 15'te askeri darbe girişimi oldu Türkiye'de. Üzerindeki bez parçasından aldığı güçle milyonlarca insanın kaderi üzerinde 'tanrıcılık' oynamaya yeltendi askeriye. Olayı duyduğum an korktum ama öyle böyle değil çok korktum. Dünyada yapayalnız kalmıştım sanki; çaresiz, anne babasının elini bıraktığı bir çocuktum cadde ortasında, yolunu kaybetmiş günlerce uykusuz, aç, susuz, yatacak yeri olmayan bir evsizdim. Aile ozlemiyle gece sokaklarda geziyordum, evlerin ışıklarına bakarak iç geçiriyordum tıpkı eski günlerdeki gibi sanki.
Bir mesaj geldi telefonuma, bir arkadaşım 'seni düşünüyorum' yazmıştı, o anki sevincimi anlatamam, tamam dedim korkmama gerek yok artık. Hemen yanıtladım: teşekkürler, çok korkuyorum. Korkma gibi bir yanıt bekledim ama gelmedi. Bir başka arkadaşımsa şöyle demişti mesajında: 'Haberin var mı bilmiyorum? Televizyonu aç, Türkiye'de darbe oluyor.' Bilmez olur muydum hiç!
Zaten o gece uyumak ne mümkün, sabaha kadar bilgisayarın başındaydım, bir yandan da gözüm televizyonda Al Jazeera'ydı. Aklımdan geçen düşünceler şöyleydi bütün gece:
İnternet bağlantısı kesilirse ne yaparım?
Konsoloslugu arayayım yarın, ama tatil olsun Pazartesi ararım.
Ya telefonla ulasamazsam bizimkilere?
Türkiye'ye uçuşlar iptal olursa burada hayatımı nasıl idame ettiririm param da az, param biterse üniversite yardım eder mi bana?
Bir arkadaşım olmazsa onu ararım durumu anlatırım vs.
O sırada Facebook'tan bir arkadaşım paylaşım yapmamı istedi durumla ilgili, öyle iyi geldi ki bu istek, görev edindim, paylaşım yaptıkça da oradakilerin endişesini paylaşamıyorum duygusu bir nebze olsa da geçip gitti. İlerleyen saatlerde darbenin önlendiğini öğrendim.
Darbe olsaydı neler olurdu?
Sokağa çıkma yasağı ilan edilirdi,
olasılıkla sokaklarda ellerinde silahlarla askerler ve tanklar gezinirdi.
Radyo ve televizyonlarda askeri bildiriler okunurdu sözde demokratik yanlısı, marşlar gırla giderdi, Internet kapatılırdı, ülke dünyaya kapatılırdı.
Sonrasında evlere baskınlar, tutuklamalar, idamlar gerçekleşirdi.
Bunları bilmek için müneccim olmaya ve yaşamaya gerek yok ülkenin öyle bir darbe geçmişi var ki kitaplarda okunabilir.
Bundan sonrası için umutlu muyum?
Evet, nefes aldığım sürece umudum tükenmeyecek. Ülkeyi yönetenlerin tarafında olmam mümkün değil ve ülke yönetimine karşı çıkan diğer çoğunluktan yana olmam da mümkün değil. İnsanların yarattığı ve yaratılan, kodlarımıza kadar işlenmiş büyük canavarı yenmesi lazım bunun yolu da o canavarı tanımaktan, öğrenmekten geçiyor.
Kimseyi inancı için yargılamam, yargılayamam, birinin inancı ya da ateist olmasi beni asla rahatsız etmez; bir insanın nasıl giyindiği kendisini ilgilendirir, giyimiyle ilgili yorum yapmam, yasayış biçimini eleştirmem, giyimine bakıp 'şunu yapabilir, vay utanmaz bunu nasıl yapar!' diye yargılamam. Özgürlüğüm yok deyip sonra da askere hayranlık beslemem, gizli gizli darbe sevicisi olmam. Ünvanlar, okunan okullar, kazanılan paralar, bulunulan statü zerre umurumda değil, bunların hiç biri bir üstünlük göstergesi olamaz gözümde.
Ben özgürlük ve barıştan yanayım, isteğim; Doğu'da barış sağlanması, kendi dilinde konuşma okuma özgürlüğü, fırsat özgürlüğü, her alanda çok seslilik, azınlık haklarının öncelikli olarak korunması ve tabii gündemi meşgul edeceği için idam cezasının geri getirilmemesi, son olarak hiç bir askerin isminı ezbere bilmek öğrenmek istemiyorum ve mümkünse bildiklerimi unutmak.

Dublin, 19.07.2016    
   

Hüzün

Bu kavram, bu duygu bir türlü peşimi bırakmıyor, senelerce aklıma gelmiyor ama bir anda ve özellikle zayıf bir anımda beni yakalıyor. Hem gü...