26 Ağustos 2018 Pazar

Kabulleniş ve Değişim

Bu aralar düşünüyorum da sanırım bir kavram karmaşası yaşıyorum değişimle ilgili ya da değişime direnmenin aslında ne demek olduğuyla ilgili. Fazlaca beylik bir söz var ya sıkça kullanılır: "Değişime direnme!"
Değişim deyince sizin de aklınıza mücadele etmek gelmiyor mu? Benim için en azından öyleydi ama artık değil. Değişim aslında akışta kalmakmış, yaşamın size getirdiklerini kabullenmek demekmiş.
Evet değişimin icinde yine mücadele var; bir durumdan başka bir duruma geçiyorsunuz mücadelesiz olur mu hiç! Ancak bu mücadele kabullenmenin, şartlara adapte olabilmenin mücadelesi; daha sessiz ve derin bir mücadele. Tabii bu söylediklerim kişisel yaşamlarımız, iç huzurumuz, düşüncelerimizin keskin, kesin ve berraklaşmasi adına geçerli olduğu gibi toplumsal ve sosyal duruşumuz için de geçerli. Kendi iç barışımızı bulduğumuz anlar aslında değiştiğimiz anlar da.
İmkansızın peşinde koşmak, bir anda değişemeyecek, olgunlaşmamış koşulları değiştirme mücadelesi vermek toprakta değil de kumda bitki yetiştirmeye çalışmaktan baska bir şey değil. Bunların değişimle ve değiştirmekle bir ilgisi yok, doğru şartlar ve zaman, doğuştan ayrıcalıklı bir aileye doğmak gibi, bir araya gelmedikçe bazı şeyleri elde etmek, kendi lehine olacak şekilde değiştirmek cidden cok zor. Ancak yargılamadan kabullenmek değişimin ve değiştirmenin tam da başlangıcı ve ilk büyük adımı.
Kabullenmek içinse yargılamamak gerekiyor, kabullenmenin yolu tanımaktan tanımak için emek harcamaktan ve anlamaktan geçiyor.
Yani bu oldukça zor bir yol; değiştim deyip de kendini, diğer insanlari, farklı yaşam biçimlerini, kimliklerini kabullenemeyen o kadar çok insan var ki. Gerçek değişim saçını boyatma, yeni bir takim elbise alip giyme meselesi degil, tam tersine sen saçını boyatıyorsun diye herkesin saçını boyatması gerektiğine inanmama meselesi. 

İstanbul, 26.08.2018
   
   

15 Ağustos 2018 Çarşamba

Dayanılmaz Yaz

Bazen yaşam cok ağır geliyor insana, yaşamak zorlaşıyor, nefes aldırmıyor dünya. Bir yere oturmak, gözlerimi bir noktaya dikip kalakalmak istiyorum, düşünmeden öylece oturmak saatlerce. Sessizse her yer, zaten vakit ağır ağır ilerliyor. Konuşmak gelmiyor içimden.
Ne kadar kalabilirim hareketsiz, o hareketsizlik dakikayı saatlere çevirmiyor mu zaten.
Herkes kendi zamanını yaşamıyor mu; zaman geçiyor evet ama her birimiz için farkli işliyor.
Bu ağırlık, omuzlarımda hissettiğim, bu ağırlık da geçecek elbet, zamanım geldiğinde.
Yaz aylarını sevmiyorum çocukluğumdan beri, yaz benim için yalnızlık demek, yalnızlığımın ağırlığını her daim hissetmek demek. Kendimle ugraşmayı, kendimle yarışmayı, kendimi zorlamayı sevenlerdenim ben, yaz ayları ne zaman gelse sabır testine tabi tutarım kendimi.
"Şikayet etme," derim "sıcaktan, her şey geçici bak senin zamanın nasıl da geçiyor günler evriliyor geceye, geceler günlere." Sıkarım dişimi, yürürüm bolca, düşünürüm, kitap okurum, müzik dinlerim. Sabahları severim en çok. O sabah serinliği var ya bayılırım.
İşte hep rutinler, rutinler.
Bu aralar yaşam ağır geliyor, yürek burkuyor çok şey, yaşam ve ölüm o kadar iç içe geçmiç ki belki de bunun farkına varmak, bundan öte hissetmek ve anlamak bu iç içeliği ağırlastırıyor pek çok şeyi.

Istanbul, 15.08.2018   

Hüzün

Bu kavram, bu duygu bir türlü peşimi bırakmıyor, senelerce aklıma gelmiyor ama bir anda ve özellikle zayıf bir anımda beni yakalıyor. Hem gü...