Kendini tanımla deseler, ilk söyleyeceğim şey ırkçılığa, ayrımcılığa, faşistliğe karşı olduğumu söylerim. Bu kendimi tanımlama şeklim insan sevgimin de - ve hatta canlı diyeyim - bir göstergesi aynı zamanda ve eşitliğimin ve adaletimin de.
Kendimi tanımladığım bu kavramlar Hitler'i düşündüğümde geçmişte, şöyle sorulara ve aslında savunmaya neden oldu, 'o da senin gibiydi benim gibiydi, neden böyle oldu ve niçin milyonlarca insanin ölümüne, yıkımlara neden oldu?'
Farkındayım yaşadığımın romatizm ve duygusallıkla yoğrulmuş bir çelişki olduğunu, doğruluğuna inanmadığın, insani olmadığını düşündüğün değerlerin en acımasız uygulayacılarından birine insani özellikleri yüklemek.
Tabii işin içinde 'kötülügü' çözme istediği de var, anlarsam ve bilirsem korkum geçer ve mücadele edebilirim mantığı.
Son zamanlarda fark ediyorum - son iki üç senedir - herkesin belalar okuduğu, ölse de kurtulsak dediği diktatörlere çoğu zaman kızamıyorum, aldırmıyorum ve hatta gülüyorum. İster istemez sorguladım bunu ve düşündüm üzerine. Yanıtı hemen bulamadım ama bir gün gazetelerde bir kişinin insanlık dışı, kışkırtıcı beyanatını görünce, 'varlığı beni rahatsız ediyor ve onunla aynı dünyada nefes dahi almak istemiyorum,' dedim. O kişi bir diktator değildi ama diktatörün askeriydi, gözünü kırpmadan kan akıtacak, çocukları katledecek biriydi. O gerçekti, vukuatları ortadaydı, elinde silahı vardı, gözlerinde duygu yoktu, ve pis ve güç bende sırıtışı yapışmıştı terli suratına.
Neden bu askerden nefret ettim de diktatöre aldırmadığımı sorguladım sonra, şimdilik yanıtı şuydu: diktatörü karikatürlestirebiliyordum kafamda, karikatür olduğu için de ya acıyordum ya da aldırmıyordum, ama o yağlı suratlı askerini değil.
Dublin 22.04.2016