Dün gece CBS Reality kanalında '24 hours to kill' diye bir programa takıldım kaldım. İlgimi çeken Dublin'de 2001 yılında işlenen bir cinayeti anlatıyor olmasıydı. Oldum olası bu tür olaylara ilgim vardır. Boş zamanlarımda seri katillerle ilgili yazıları, mahkeme tutanaklarını okumayı çok severim. Bu bir zevk değil benim için tam tersine kötülüğü çözme arzusu diyelim. Sanki bu gizemi çözersem insanlık daha iyiye gidecekmiş gibi düşünmem.
Neyse konuya geleyim, 21 yaşında göçmen bir Romen vatandaşı olan Adrian Bestea'nın cesedi Dublin'in güneyinde bulunan Royal Canal'da, bir bavulun içinde atılmış olarak bulunuyor. Garda araştırma yapıyor kimlik tespiti için; televizyonlarda cesedin ve maktülün giydiği kahverengi deri ceketin resmini yayınlıyor. Adrian'ın bir arkadaşı ceketi tanıyor ve polise gidip ihbarda bulunuyor.
Daha sonra yapılan araştırmada Adrian'ın Ukraynalı, Latvialı ve kimliği tam olarak tespit edilememiş ama büyük olasılıkla Latvialı olduğu düşünülen 3 kişi tarafından uzun saatler dövülerek öldürüldüğü bulunuyor. Olay yeri Adrian'ın birlikte yaşadığı kız arkadaşının, Marina, Sandymount'ta bulunan dairesi. Polis daireye gittiğinde her yer kan içinde, kimliği meçhul olan katil zanlısı dışındakiler tutuklanıyor, cezalar veriliyor. Cezalarını çektikten sonrada hepsi ülkeden sınırdışı ediliyor.
Bu olay gazetelerdeki üçüncü sayfa cinayet haberlerinden herhangi biri. Ama olayın beni etkileyen yönü bu insanların hikayeleri oldu. Bu üç adamı Marina kiralıyor, amaç da Adrian'a dersini vermek. Marina yanlış hatırlamıyorsam Rus ve 31 yaşında o zamanlar. Rusya'da bir kızı var. Dublin'e geliyor, para kazanmak için. O sırada Adrian ile tanışıyor ve birlikte yaşamaya başlıyorlar. Marina çok çalışkan bir kadın, canını dişine takıyor ve bir sürü işte çalışıyor. Polis Marina'nın işverenleriyle konuştuğunda olumsuz tek bir söz söylemiyorlar hakkında. Adrian ise, yaşının da getirdiği umarsızlıkla mı desem, çalışmayı sevmiyor, çok içki içiyor ve sürekli çapkınlık yapıyor.
Günler geçtikçe işler çığırından çıkıyor elbette ve Marina sürekli olarak şiddet görüyor Adrian'dan. Bir akşam arkadaşlarıyla buluşmak için hazırlanan Marina'yı Adrian boğmaya kalkıyor. Marina kaçmayı başarıp arkadaşlarının yanına gidiyor, yüzü gözü kan revan içinde. Arkadaşlarından biri polise git diyor, diğeri bu üç adamdan bahsediyor ve onların Adrian'a gerekli dersi verip kadının bu kabustan kurtulmasını sağlayabileceğini söylüyor. Marina'nın tek isteği Adrian'ın evden gitmesi. Ve sonra olanlar oluyor, saatler süren işkence, dayak...
Televizyon'da olay üzerinde yapılan yorumlar çok ilginçti; olayın bu hale gelmesine etken olarak Ukraynalı ve Latvialıların Romenleri sevmemesi gösterildi mesela. Bu bir etken olabilir ama cinayetin (sözde) meşrulaştırması için bir neden olarak gösterilemez elbette.
Burada hangi yabancı ile tanışsam hepsi birbiri hakkında atıp tutar, İrlandalı İngilizi sevmez, Hollandalı Almandan haz etmez gibi gibi.
Bu insanlar göçmen oldukları ve çoğu da kaçak çalıştıkları için bir sorunları olduğunda polise gidemiyorlar, korkuyorlar. Marina şiddet görüyor ama polise gidemiyor ve böyle bir yola başvuruyor. Sonucu belli ama sonucunu göremediği trajik bir olayların kurbanı oluyor. Kendini güvende hissedemediği bir dünyanın içinde adaleti adaletsiz yollardan yerine getirmeye çalışıyor.
Kim bilir kaç Adrian, Marina şu anda buna benzer olaylar yaşıyor? Ya sineye çekip kaderine razı olmak zorunda kalıyor ya da tünelin sonundaki ışığı görmeye çalışıyor? Bu dünyada herkesin amacı aynı insanca yaşamak, mutlu olmak, bu kimilerine altın tepside sunuluyor kimine sadece ve sadece bir hayal.
Nereden girdiniz hayatıma Adrian ve Marina? Ben mutlu mesut yaşayacaktım küçük dünyamda, yarın ne giyeceğimi düşünecektim ya da ne yiyeceğimi. Huzursuz ettiniz beni, sizin yüzünüzden kapımı sıkı sıkı kilitledim, uyuyamadım.
Dublin May 25, 2013.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder