21 Haziran 2013 Cuma

Direnişin İzleri

Gezi Parkı direnişi öyle izler bıraktı ki hem Dünya ve Türkiye'nin sosyal tarihinde hem de kişisel tarihimizde. Bunu zaman geçtikçe çok daha iyi anlayacağız. Zaten aksi düşünülemez herhalde. Park'a gidip gitmemek de önemini yitirdi; annem gitmek istedi oraya, gidecektik de birlikte, ama olmadı. Bakıyorum o da artık bambaşka bakıyor olaylara, her sabah merakla gazeteleri okuyor neler olup bitiyor diye. Konuşuyoruz, tartışıyoruz her gün. 
Ben iki kez gidebildim, her gittiğimde mutlu oldum.Yeni arkadaşlarla tanıştım, onlarla konuştum, fikir alışverişinde bulundum özgürce.
Park bir ütopik ada'nın çok daha ötesinde bir anlam taşıyordu, Thomas Moore'un, Tomasso Campanella'nın yarattığı mülksüz, sınıfsız toplumların ete kemiğe bürünmüş haliydi Park. İşte buydu sermaye sahiplerini ve onları destekleyenleri de korkutan.
Direnişin bir lideri yoktu, kimse kimseye biat etmedi, ululamadı, 'önderimsim, liderimsin, babamsın, sen olmazsan ben olmazdım' demedi. Direniş kendi dinamiğini yarattı, kimse aç kalmadı, paraya ihtiyaç duymadı.
Tek bayrak, tek dil, tek din altında toplanmak değildi problem. Bayrak da, dil de, din de insanın kendisi oldu, etiyle kemiğiyle insanın kendisi. Hatırlıyorum daha önce de bir sürü markayı protesto ettik geçmişte. Hiç birinin nedenini hatırlayamıyorum bile. Büyük olasılıkla milliyetçi duygularla yapılan portestolardı bunlar, evrenselliği yoktu. Bu yüzden hatırlamıyorum. Ama şimdi 'starbucks'a gitmem, kızılkayalar'ın önünden geçmem' diyor insanlar. Çünkü canları yandı, nefes alamadı, insanlığın nasıl ayaklar altına alındığına birebir şahit oldu. Sermaye sahiplerinin acımasızlığını canı yanarak deneyimledi. 
Öte yandan yalnız değildi Direniş, dünyanın her yanından insanlar 'Solidarity to Turkey, Solidarity to Gezi Parki' diye haykırdı.
Değişim, değişmek zordur, sancılıdır ama güzeldir. Hiç birşey bir günde, bir haftada olmaz. Önümüzde daha uzun bir yol var, ama bu yol umut dolu. Artık her yeni günde daha umut dolu uyanıyoruz, korkmuyoruz, gücümüzün farkındayız artık. 
Her düşündüğümüzün artık doğru olmadığını biliyoruz, sorguluyoruz. Üzerinde Diyarbakır yazan tomaları görünce anladık Doğu'daki insanların neler çektiğini; anladık medyanın bizi nasıl uyuttuğunu bu güne kadar. Sosyal medyayı nasıl kullanmamız gerektiğini anladık, her yazılana eyvallah dememeyi öğrendik.
Ben kendi adıma artık yalnız olmadığımı biliyorum, benim gibi düşünen bir kaç kişinin olmadığını biliyorum artık. Yeni dostlar edindim, bazı dostluklarımı perçinledim, bazı insanları da elemek zorunda kaldım hayatımdan. Kalbim şimdi her zamankinden daha güçlü atıyor tüm yoldaşlar için, tüm insanlık için. Yol uzun, taşlı, topraklı, ama umut dolu, güzelliklerle dolu. Bazen koşacağız, bazen duracağız, ama hep ileri hep ileri.
Sevgilerimle

    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hüzün

Bu kavram, bu duygu bir türlü peşimi bırakmıyor, senelerce aklıma gelmiyor ama bir anda ve özellikle zayıf bir anımda beni yakalıyor. Hem gü...