10 Haziran 2016 Cuma

Şair

Denize bakan
o kocaman kayada
otursaydık, güneş ısıtırken sırtımızı.
Rüzgar yüzümüzü yıkardı
denizin sularıyla.
O mahçup çocuksu gözlerinden
öpseydim,
sadece öpebilseydim susarak.
Biliyorum anlardım seni
ve sen daha çok beni.
Maviliğini görürdüm
bir kuşun kanadinda
sen ben, ben sen.

Dublin, 10.06.2016

24 Mayıs 2016 Salı

To Friends



We are apart from each other, though,
Looking at the same sky
At least today, all sunny and lovely



15 Mayıs 2016 Pazar

An

kafam geçmişle şimdi arasında bir yerlerde:
geçmişten bir şarkı ya da bir koku,
anımın duygusundayım aslında,
o anda kalmak,
tam da o anda
dünyada iyi insan'ın varlığını hissettiğim,
saf sevgiyle dolduğum,
küçücük olup büyüdüğüm
o anda olmak.

Dublin, 15.5.2016  

9 Mayıs 2016 Pazartesi

Özlem

denizi duydum bugün
içime çektim saçlarımda
kapattım gözlerimi
anladım hayat güzeldi

8 Mayıs 2016 Pazar

Şiirli Bahar


yaşasın hayatını isteyen istediği gibi
kime ne zararı var
yürüsem çıplak ayaklarla yaslansam sonra
bir ağacın gövdesine
sonra kapasam gözlerimi maviyi görsem sonra yeşili
yolda yürürken kahkalar atsam
günaydin diyerek gülümsesem kuşlara
sonra düşünsem hep düşünsem hayaller kursam
zıplaya zıplaya ilerlesem
bende birleşse herkes
kafam bin başka kafayla değebilse uzaya
sonra sevsem hep sevsem
ölsem oylesine noktasız virgülsüz severken


Dublin, 8.5.2016


Güven Hissi ve Aidiyet


Bir sabah sehpanın üzerinde kalın bir kitabın durduğunu görmüştüm, yeni bir kitap almıştı babam. Çok okurdu, o kitap okurken güldüğüne inanırdım seyrederdim onu. Kitap Nazim Hikmet'in biyografisiydi, nedense gizli gizli okumaya başladim kitabı, o kadar etkilendim ki özellikle bir şiiri vardı idam edilmiş Adnan Menderes'i yeren, defalarca okuyordum. Anlamaya çalışıyordum neler olmuştu yaşadığım ülkenin tarihinde. Okudukça hem moralim bozuldu, hem de merakım artıyordu; soruyordum 'insan şiir yazdığı için hapse atılır mı?', cevap bulamıyordum. Hani o yaşların psikolojisiyle duyulan şey büyük bir öfke oluyor ve çaresizlik hissi, ve ardindan gelen bir büyük bır boşluk.
Sonra ardı arkası geldi, yine babam hediye etmişti Kürk Mantolu Madonna'yı hemen okuyup bitirmiştim sonra yasamını okudum Sabahattin Ali'nin. Ve o da ülkeden kaçarken Bulgaristan sınırında öldürülmüştü. Bu da bir başka çöküş yaşattı içimde, kocaman bir güvensizlik hissi. Geceleri yatağıma yatardım, yatağım pencerenin önündeydi, gökyüzüne bakardım, sonra yorganın altında dua ederdim, ederdim. Bir daha böyle olaylar yaşanmasın, onlar cennete gitmiş olsunlar derdim.  
Hiç ait hissedemedim yaşadığım ülkeye, içimde koca bir boşluk, çocuk aklımla o ülkenin başında olanlar beni korumasi gerekenler yoktular. Onlar sevdiklerime düşmandılar, bana da düşman oldular. 

Dublin 08.05.2016
  
    

22 Nisan 2016 Cuma

Karikatürleştiremediklerim


Kendini tanımla deseler, ilk söyleyeceğim şey ırkçılığa, ayrımcılığa, faşistliğe karşı olduğumu söylerim. Bu kendimi tanımlama şeklim insan sevgimin de - ve hatta canlı diyeyim - bir göstergesi aynı zamanda ve eşitliğimin ve adaletimin de.
Kendimi tanımladığım bu kavramlar Hitler'i düşündüğümde geçmişte, şöyle sorulara ve aslında savunmaya neden oldu, 'o da senin gibiydi benim gibiydi, neden böyle oldu ve niçin milyonlarca insanin ölümüne, yıkımlara neden oldu?'
Farkındayım yaşadığımın romatizm ve duygusallıkla yoğrulmuş bir çelişki olduğunu, doğruluğuna inanmadığın, insani olmadığını düşündüğün değerlerin en acımasız uygulayacılarından birine insani özellikleri yüklemek. 
Tabii işin içinde 'kötülügü' çözme istediği de var, anlarsam ve bilirsem korkum geçer ve mücadele edebilirim mantığı.
Son zamanlarda fark ediyorum - son iki üç senedir - herkesin belalar okuduğu, ölse de kurtulsak dediği diktatörlere çoğu zaman kızamıyorum, aldırmıyorum ve hatta gülüyorum. İster istemez sorguladım bunu ve düşündüm üzerine. Yanıtı hemen bulamadım ama bir gün gazetelerde bir kişinin insanlık dışı, kışkırtıcı beyanatını görünce, 'varlığı beni rahatsız ediyor ve onunla aynı dünyada nefes dahi almak istemiyorum,' dedim. O kişi bir diktator değildi ama diktatörün askeriydi, gözünü kırpmadan kan akıtacak, çocukları katledecek biriydi. O gerçekti, vukuatları ortadaydı, elinde silahı vardı, gözlerinde duygu yoktu, ve pis ve güç bende sırıtışı yapışmıştı terli suratına.
Neden bu askerden nefret ettim de diktatöre aldırmadığımı sorguladım sonra, şimdilik yanıtı şuydu: diktatörü karikatürlestirebiliyordum kafamda, karikatür olduğu için de ya acıyordum ya da aldırmıyordum, ama o yağlı suratlı askerini değil.         

Dublin 22.04.2016

Hüzün

Bu kavram, bu duygu bir türlü peşimi bırakmıyor, senelerce aklıma gelmiyor ama bir anda ve özellikle zayıf bir anımda beni yakalıyor. Hem gü...