Her yazdığım yazida kendimden bir parça var, kaçamayacağim bir şey bu, her yazanın kaçamayacağı bir şey. Bugün düşündüm 'yazilarimda tüm çıplaklığıyla kendimi anlatabilirmiyim acaba?' diye. Başka zaman olsa buna yanıtım 'tabii' olurdu ama zor demek geliyor içimden şu anda. Kendimi anlatacağıma inansam da mutlaka ama mutlaka bir yalan söylerdim, bir şeyi idealize ederdim, özellikle de okunacağını bildiğim için.
Savunmam da şöyle olurdu: 'tüm çıplaklığımla insanların önüne neden çıkayım, neden en zayıf hallerime onları da ortak edeyim.' Ilk akla gelen ve klişe olmuş bir düşünce.
Savunmam da şöyle olurdu: 'tüm çıplaklığımla insanların önüne neden çıkayım, neden en zayıf hallerime onları da ortak edeyim.' Ilk akla gelen ve klişe olmuş bir düşünce.
Ama bu klişenin arkasına sığınmayacağım sanırım, en azından bu son günlerdeki duygu durumum ömrüm boyunca çatışma halindeki beynimin ve ruhumun birbirlerini beğenmediğini açığa seriyor. Duygularımı dinlesem beynim ruhumu yiyip bitirir, beynim doğru olan bu dese ve sonrasında yanılsa ruhum bunun acısını ondan çıkarıyor. Hep çatışma, hep kavga, en cok da otobüse bindiğim zaman olur. Aklımdan hızlıca bir sürü düşünce gelir geçer, insanlara bakarım, çoğu zaman gizli gizli. Bazılarını kıskanırım özellikle de yanlarında arkadaşları varsa ve sohbet ediyorlarsa. Normal kıskanmak hele benim gibi yalnız bir insan icin. Hemen bir öykü yazarım haklarında, onlar hep mutludur ben ise mutsuz bu öyküde, şimdi evlerine gidecekler, aileleriyle sohbet edecekler falan filan. Hani şu anda neye sahip değilsem ve olmak istiyorsam onların sahip olduklarını düşünüp kıskanırım, Sonra kıskandığım için kendime kızarım ve aslında iyi bir konumda olduğumu düşünmeye zorlarım kendimi. En cok da yalnızlığımı ne kadar çok sevdiğimi kendime hatırlatıp yoluma devam ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder