27 Eylül 2018 Perşembe

Vincent Zamanı

Yaşanmışlıklarım her şeyin bir zamanı olduğuna söylüyor bana. Sanırım artik Vincent van Gogh ile ilgili bir şeyler yazmamın zamanı geldi.
Soyadını dahi kullanmadan sanki kırk yıllık arkadaşım gibi, sanki hiç ölmemiş gibi Vincent diyeceğim ona. Yaşam öyküsü, resimleri öylesine içime dokunuyor ki ilk tanıdığım andan beri gözlerim doluyor. Onunla aramda özel bir bağ varmış gibi hissediyorum. Özeniyorum ona ve hatta zaman zaman kıskanıyorum da; en çokta üretkenliğini, yaratıcılığını, kendi olabilmesini ve dolayısıyla da topluma kafa tutmasını kıskanıyorum. Vincent'in çalışma disiplinine benzeyen örnekler verecek olursam: 5. yüzyılda yaşamış Neoplatonist filozof Proclus (ayrıca İstanbul/Constantinapolis doğumludur) öğrencisi Marinus'un yazdığı yaşam öyküsüne göre tam bir çalışma delisidir; ya da Romalı şair ve aynı zamanda Seneca nın yeğeni Marcus Anneus Lucanus çok genç yaşta (26) ölmesine (gerçekte Nero'ya karşı suikast düzenleyenler arasında yer aldığı için intihar eder) karşın ardında bir tarihsel bir destan bırakmıştır.   
Neden bilmiyorum ama Vincent bana hiç büyümeyen bir çocuk gibi geliyor; belki de resimlerindeki renklerin gözalıcı canlılığı ve parlaklığı böyle düşünmeme neden olan. Ve ayrıca melankolik, karamsar ve ofkeli bir yanı da var Vincent'in, resimlerine yansıyan.
Hepimizin varoluşumuzu gerçekleştirdiği bir yol var; kimimiz sporla, kimimiz mesleğimizle, kimimiz düşüncelerimizle, bazılarımız yazıyla, bazılarımızsa yaşamla gerçekleştiriyor kendi ben'ini. Vincent tam 8 yıl boyunca resim yapıyor durmaksızın ve ölüyor. Bu sekiz yıl onun kendini gerçekleştirebildigi bir zaman aralığı. O zaman aralığı duygularını en uçlarda yaşadığı, en üretken, en disiplinli olduğu zamanlar olmalı. Ve bu zaman dilimi onun hem çok mutlu hem de toplumdan izole olduğu, garipsendiği zaman aynı zamanda.
Bence Vincent duygusal ve düşünsel açıdan hiç de yalnız bir insan değildi çünkü o kendi dünyasında mutluydu, üretiyordu. 'Loving Vincent' filminde kayıkçının onu, 'yemeğini aşıran kargayı sevecek kadar yalnız bir adamdı', tarifine katılmak mümkün değil. Doğayı seven, doğayı yaşayan bir insan nasıl yalnız olabilir? Bu özüne dönmek, kendini bilmek değil de nedir! Vincent kargayı bir hırsız olarak göremez; tam tersine aç olan karganın doyduğunu  görmek onu mutlu etmiş ve gülümsetmiş olabilir ancak.
Kendini gerçekleştirebilmek için yaşamda başkalarının yaftalamasıyla yaşamamak, her koşulda kendin olabilmek o kadar önemli ki. İnsan yalnızlığını, mutluluğunu ya da mutsuzluğunu, başarılarını ve başarısızlıklarını kendisi anlamdırabilir. İyi olduğunu hissettiğin yerde olmak, üzen, inciten, ben'i kendinden uzaklaştıran herkesten ve koşuldan uzaklaşmalı ki kendini gerçekleştirme yolunu bulabil tıpkı Vincent gibi.

Istanbul, 27.09.2018       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hüzün

Bu kavram, bu duygu bir türlü peşimi bırakmıyor, senelerce aklıma gelmiyor ama bir anda ve özellikle zayıf bir anımda beni yakalıyor. Hem gü...